28 Ekim 2007

İnsan Türünde, Diğer Hayvanların Aksine, Erkek mi Seçici Oldu?

Richard Dawkins Gen Bencildir kitabının “Eşey Savaşları” bölümünde “Aile-Saadeti” ve “Üstün-Erkek” adını verdiği iki temel eşey oyun stratejisinden söz eder. Dişiler büyük besin yatırımıyla uzun süreli dönemlerde az yumurta üretirken, erkek kısa dönemlerde pek besin taşımayan spermlerden yığınla üretir. Donanımsal olarak erkek, çok dişiyi dölleyerek yüksek sayıda çocuk sahibi olabilir, dişilerse hayatları boyunca üretebilecekleri yumurta sayısı kısıtlı olacağından sahip olabileceği çocuk sayısı da düşük olacaktır. Dişiler yumurta oluşturmak için gereken ön yatırımı yüksek tutmuştur. Aile-Saadeti stratejini uygulamak kazançlı seçim olacaktır. “Elde edilmesi zor dişi”yi oynayacaktır. Yuva hazırlamakta etkin davranan erkeklerin yaklaşmasına izin verecektir. Erkeklerde, dışarıdan yiyecek getirerek kendisini besleyebileceğine ilişkin işaretleri aramak için uzun flörtler edecektir. Yani erkeği yatırıma zorlayarak, kendi ön yatırımını dengelemeye çalışacaktır. Aile-Saadeti stratejisi basitçe budur. Üstün-Erkek stratejisinin dengelendiği türlerde dişi, güçlü, yiyecek yakalamada başarılı, avcılardan kaçabilen erkekleri seçer. Kendi çocukları da bu özellikleri taşıyan genlere sahip olsun diye.

Çekici görünen erkek de, diğerlerinden bir adım önde olacaktır.

İnsanların eşey oyun stratejilerinde “Aile-Saadeti”nden motifler bulunduğu açıktır. Tabii biraz “Üstün-Erkek” stratejisi de bulaşmıştır.

Bölümü şöyle noktalar: Cennetkuşlarında dişiler siliktir, erkekler gösterişlidir. Dişilere talep vardır. Dişiler bu yüzden seçmeci davranabilirler. Çünkü yumurtalar enderdir, spermler yığınladır. Erkekler dişiler için yarışır. Oysa, insanlarda kadınlar cinsel çekicilikleriyle çok daha fazla ilgilenir. Süslenirler, yüzlerini boyarlar. Görünüşüyle, giyimiyle fazla uğraşan erkekler ise kuşkuyla karşılanır. Dişilerin erkekler için yarıştığı bir toplum izlenimi verir. Erkek gerçekten de aranan, seçmeci davranabilen eşey haline mi geldi? Öyleyse neden?

İnsanlarda “Aile-Saadeti”nin yaygınlığından dolayı erkeğin işsiz kalması hoş karşılanmaz. Dişinin çalışmıyor olması yada ne yaptığı pek dert edilmez. Erkek, kadının güvende olduğunu hissettirebilmek için işiyle övünür. İyi statülü erkek çocuğun yetiştirilmesi için uygundur. Erkeğin etkin davranması beklenir. Öyle görünüyor ki erkek oyun strateji “durumu” çok içselleştirmiş. Kadına yaranmaktan çok çocuğa yapılan ön yatırım haline gelmiş. Erkek, iyi yetişip, çok çalışarak iyi bir konuma gelmeye uğraşıyor. Bu, dişinin yumurta üretmek için yaptığı ön yatırıma benziyor. Hatta ergenliğe ulaşmak için yapılan ön yatırımlara. Erkeğin didinmeleri, ileride olacak çocuğa hazırlık. Ve bu yatırımlar kolay elde edilmez. Koca hayat harcanır. Diğer hayvanlarda, hayat boyu üretebileceği yumurta sayısı az olan dişinin seçmeci davranacağı belirtilmişti. İnsanlarda erkeğin “çocuğa hazırlık” yatırımları bu denli artmış olması, seçici davranmasını mantıklı yapmıştır. Şimdi kadınlar erkekler için yarışmaktadır. Talep artık erkekleredir. Aslında erkekler de kadınlar için yarışmaktadır ama kadınların da erkekler için yarışıyor olması diğer türlerden daha belirgindir. Bu yüzden kadınlar çekiciliklerine önem verirler. Hatta, belki, erkeğe, çocuğa iyi bir anne olabileceklerinin işaretlerini sergilerler. Tabii insanlarda oluşan oyun stratejisine, kültürün etkisi, genlerden daha ağırlıktadır. Ama kültürler de biraz, genlerin oluşturduğu duygulara uyum sağlamazlar mı.

18 Ekim 2007

Kapitalizmin Endişeden Beslenmesi

“Güvenle gülümseyebilmek için bu macunu kullanın.” "Nefesin kokarsa kimse seninle konuşmaz." "Kızlar sivilcelilerle düzüşmez.” gibi temalar işlenir. Yapılmazsa kaybedebileceği bir şeyler olduğuna inandırırlar. İnsanları korkuturlar. Sermayenin çarkları döner.

Şeklinde anlayışlar vardır.

Korku duygusu, canlıyı doğal tehlikelere karşı erken uyarı görevi yapar. Bu duyguya neden olan gen kompleksinin, içinde bulunduğu canlının, hayatta kalma şansı daha yüksek olacağından yaygındır. Memler duygulara uyum sağlayarak, beyindeki kalıcılığını ve yayılmasını yüksek seviyeye çıkarır. Korku çok güçlü bir duygudur. Korku duygusuna yönelik öğeler barındıran memler hem daha az değişir, hem de daha hızlı yayılır. Tanrı memi ilk akla gelenlerdendir: “Tanrı’ya inanın, yoksa cehennemde yanarsınız.” “Başka tanrılara tapan kavimlerin sonu felaket oldu.” iletilerine dinsel kitaplarda sıkça rastlanılır. Özellikle çocuk beyinlerinde kalıcı bir yer edinir.

Kararlarımızda korkularımızın rolü es geçilemez. Sevgiliyi elinden kaçırmamak uğrana sürekli etkileyici olmaya çalışmak Evlenme sebeplerinin başlarında “yaşlılığında yalnız kalmamak.” yer alır. Besteci dinleyici kitlesini korumak için sürprizli motifler kullanmaya çok özen gösterir. Olmaması halinde kötü neticeleri olacağa inandırılan etkinliğe katılmaya ikna olmak kolaydır.

Kuşlar uzun kuyruklarıyla eşlerine çekici görünürler. İyi görünüme yönelik yatırım yapmaya etki edecek genler de seçilegelmiştir. Hoş izlenim bıraktırmaya yardımcı bir madde keşfedildiğini varsayın. Diğerlerinden daha önde olmak veya geri kalmamak maksadıyla, kolayca erişilebilir (bedava) olsa bile uzak duracak insan sayısı azdır.

“Korku yaratmak” kapitalizme özgü görünmüyor. Ancak bilgiyi, başka hedefleri de olsa, yaymanın pratik yolu endişelendirmektir. Pazarlamanın argümanlarında insan duygularının da bulunması umulmadık değildir. Çekici görünmeye çalışmak ve kaygılar bütün ortamlarda varlığını koruyacaktır. Her türlü ilişkinin yönünde paya sahip olacaktır. Siyasetin argümanlarında da “kaygı” kullanılır.

“Küresel ısınma” memleri de etkileyici olabilmek için korkuyu kullanır, gelecekten iyi haberler vermez. Ürünler bu temaya göre yeniden tasarlanıyor. Reklamlarda az elektrik, su harcayan çamaşır makineleri vurgulanmaya başlandı. Küresel ısınma da mal satmak için yapılmış yeni bir korku yalanı mı.

Bazen endişelendirmenin mi mutlu etmenin mi kullanıldığı hakkında kesin kanıya varmak güç: “Şu tıraş bıçağını kullandığında kız arkadaşını öptürürsün.” konusunun işlenmesi sadece, mutlu olmanı biraz daha kolaylaştıracağını iletmeye çalışıyor olamaz mı. Pahalı e-kitap okuyucusu üreticisinin, ormanları önemseyen insanları da hedefleyen kampanya yapması nasıl karşılanırdı acaba…

Anti kapitalist görüşler de yayılmak için bir korku öğesi yaratıyor olmasın, kapitalizmi.

8 Ekim 2007

Akıllı Tasarım bir Teori midir?

Yanlış kullanım! Teori değil, en iyi olasılıkla hipotez denilmek istenmiştir.

Bilim ne yapar? Şeyleri, ilk göründükleri gibi birbirinden ayrı ve dolayısıyla karmaşık sanılanın aksine basit ilkelerin çeşitli birleşmeleriyle tanımlamaya çalışır. Şeylerin ortak yönleri bu ilkeler olacağından ayrı değildir ve artık basittirler. Buna “anlamak” da denir.

Akıllı Tasarım “indirgenemez karmaşıklık”ı savlayarak hipotez bile olmadığını itiraf eder. Hipotez, kendinden yalın teorilerin ilişkilerinden oluşturulabileceğini iddia eder. Yalın teoriler de daha yalın olanlardan oluşur. İlksavlara kadar gider. İlksavlar, basit kanunlar ve o düşünüş tarzının aksiyomlarıdır. Örneğin evrim teorisi, oyun teorisine de başvurur. Kimyada çok karmaşık moleküller vardır. Bunlar kimya biliminin teorileridir. Bileşenleri anlaşılabilir. Bu “atom” “temel bağlanma şekilleri” “temel moleküller” gibi ilksavlara kadar çözümlenebilir. Kimyacı değişik bir molekül hayal edebilir. İşte bu hipotezdir. Sınama yapabilir. Yalın moleküllerden oluşturabilirse, yeni molekül gerçek olur, teoridir.

Büyük patlamayla yayılan temel atom Hidrojen girdap oluşturarak yıldız yaratır. Bu yıldızın Hidrojen’i bittiğinde patlayarak Hidrojen ve basit tepkimelerle oluşturduğu başka iç parçacıklarını yayar. Metal gibi iç parçacıklar çekim kuvvetiyle toplanarak gezegen olur. Hidrojen bulutu ise yine yıldız oluşturur. Gezegen soğuyarak yeni karmaşık moleküllerin oluşmasına ortam sağlar. Şimdi; bu kerte kerte oluşum, baştan tasarımdan daha inandırıcıdır.

Hipotez ispatlanırsa teori olur, dolayısıyla hipotezden beklenen indirgenerek teori olup olmadığını ortaya çıkarmaktır. Bilim bunu yapar. Oysa “indirgenemez karmaşıklık” dokunmayın bana demektedir.

“Doğada, düzenli yapıya, bir saate rastlanılırsa, saatçinin yaptığı bilinir, canlılarda düzenli yapılardır ve tasarımcısı vardır.” kanısı yaygındır. Ben anlatımı daha kolay olsun diye vazo örneğini vereceğim.

Bu da yanlış. İnsanların ulaştığı teknolojiyi görüp hayranlıkla “indirgenemez bilgi” demeye benzer, bir geçmiş olduğunu unutarak. Aslında vazo da birdenbire ortaya çıkmaz. Tasarımcısının içine “vazo yapma bilgisi” doğmaz. Kerte kerte biriken kültür, ustaya çıraklığında öğretilir. Kültür genlerini miras almıştır. Usta, kendi hünerlerini de ekleyerek sanatını yapar. Vazo beğenilirse başkaları tarafından da taklit edilir. Bin yıllardır süren kültürel evrime bu küçük kerte de birikmiştir. Vazo kültürel genlerin fenotipidir. Evet, memlerden söz ediyorum.

500 milyon yıllık kayaçlarda tek bir gerçek memeli kafatası bulunsaydı, çağdaş evrim kuramının tümü yerle bir olurdu. Eski taş çağı buluntuları arasında tunç çağına ait bir vazo bulunursa, bu da sarsıcı olurdu.

Mısır piramitlerinde gizemli eller olduğunu düşünenler vardır. Uzaylıların iniş pisti işaretlerini ararlar. Piramitler dönemin örnekleri gibi taş blokları yığmayla yapılmıştır. Uzaylılar buraya kadar gelmiş ama beton bile kullanamamıştır ve kaba bir inşaat yapmışlardır. İnsanların bazen hayran olduğu bazen anlamadığı şeylere olağandışı gizemler yükleme hazırcılıkları dikkat çekicidir.

1 Ekim 2007

Akıllı Tasarım'dan sonra Akıllı Düşüş

Akıllı Tasarım’dan sonra Akıllı Düşüş fikri ortaya atıldı. Buna göre: Cisimler üzerlerine çekim kuvveti etki ettiği için düşmüyorlar üst düzey zeki bir varlık (Tanrı) onları aşağı itiyor.

Bilgisayar yazılımcısı, yazılımın ilkelerini oluşturur. Yazılımın bütünü bu ilkelerin üzerine kuruludur. Yürütülürken, her adımında bu ilkeler hesaplamaları yapar ve ne yapılacağına karar verir. Yazılımcı bir kez inşa ettikten sonra olaylara karışmaz. Kendisi sanki yazılımmış gibi, karar vermez ve olayları yürütmez. Akıllı Düşüş’çülerin Tanrı’sı insan kadar bile zeki değil mi yoksa! Evreni programlamak yerine ilkel yöntemlerle, hiç kanun yaratmadan her an, her şeyiyle kendisini meşgul etmek zorunda bıraktırıyor. Gerçekten, kendiliğinden düşünebilen bağımsız akıllar (ruh mu denmeliydi!) yaratacak beceriye sahip Varlık, maddeye basit yasalar işleyemiyor olması şaşırtıcı.